4 Aralık 2012

ben burayı ne kadar çok özlemişim meğer. oysa hiçbir şeyi özleyemem sanıyordum. gerçi benim sandıklarımın hepsi tersine çıkıyor. hayat bana tersine çalışıyor. tanrım, ne kadar uzun zaman olmuş.

pek çok şey değişti ve bir o kadar çok şey de aynı kaldı. değişimlerin canı cehenneme. aynı kalan şeyler canımı yakıyor. aynı kalan şehir. bir şehri sahiplenebilmek için kaç yıl geçmesi gerekiyor? ben sayamadım. ben bu şehri sevmiyorum. ama başka şehirleri de sevmiyorum. olmak istediğim yerde değilim, asla olamadım. olmak istediğim kişilerle de olamadım ve artık birisiyle olmak da istemiyorum. olmak istediğim kişi de olamadım. kendimi öyle sonsuz bir yalnızlığa hapsettim ki, bilseniz yüreğiniz sıkışır. zavallı bir yalnızlık bu. yani kendi canınızı kendi iradenizle yakmanız gibi. kendimi affedemiyorum ve kendimi cezalandırıyorum sanırım. hayal kurmaktan vazgeçtim, plan yapmaktan vazgeçtim. bu biraz başıboşluk gibi oldu. ama hiç unutmadım. "unuttum" derken yalan söylüyordum. öyle çok yalan söylüyorum ki, bilseniz benden nefret ederdiniz. şarkılardan zevk alamıyorum mesela artık kulaklarım yerinden çıkacak gibi oluyor. başka bir şey bulmalıyım diyorum. bulamıyorum.

ama yazmaktan hiç vazgeçmedim. hep yazıyorum, günlük tutuyorum, not alıyorum. kitapların altını çiziyorum. kitap karakterlerine aşık oluyorum. ben her kitabın sonunda intihar ediyorum. kendimi öldürecek gibi oluyorum. nefesimin ciğerlerime battığı çok oluyor. gülünce çok abartılı gülüyormuşum. ben her şeyi abartarak yaşıyorum-aslında. sakinliğimden korkan insanlar oluyormuş, aklınız alabiliyor mu? ama ben en çok bu halimi seviyorum. hala başkalarının cümlelerini çalıyorum. hala falcılara inanıyorum. kendime büyü uyduruyorum(üstelik tutuyor). erkekleri reddediyorum, lanet olsun hepsinin canı cehenneme. sevişmekten zevk alamıyorum diyorum bakın, bu yalan mesela. insanlardan zevk alamıyorum. ingilizce ders görmekten nefret ediyorum. ajanda tutmayı da öğrendim. lensler gözlerimi acıtıyor. bir de regl iken belim çok ağrıyor.

şu ara o kadar sıkışığım ki başımı kaşıyacak vaktim yok, teorikte. pratikte düşünecek olursak, sınıfta kaldım. işte bunun sonu intihardır. eğer bir gün intihar edeck olursam yazılarımı günlüklerimi, şiirlerimi, ajandamı, kağıtlara yazdığım notları, defterlerin aralarına rastgele yazdığım cümleleri ve ayakkabı kutusuna katlayıp kumbarada para biriktirir gibi biriktirdiğim duygularımı yayınlasınlar. hatta mini bir kitap bile yazdım. melankolik ve depresif biriyim özümde. görseniz umursamaz kendini beğenmş bencil dersiniz. zira öyle diyorlarmış. bir ara seviştiğim sevişmediğim sevişemediğim kişilerin listesini yapacağım.

birisi bana demişti ki, sen beni de gidip başkalarına anlatıp arkamdan laf söylüyorsundur. hayır, demiştim. bence yine inanmadı bana. ama doğru söylüyordum. adını bilmediğm birine her şeyi anlatabilirdim çünkü. adını bildiğim kişileri ise yazmayı tercih ediyorum. ben hepinize hikaye yazıyorum beyler. başkahraman hep benim ama hepinizi bir parça anlatıyorum. biraz acemi olmamı yaşıma verin ve beni affedin. sizi affedemediğim her dakika için beni affedin.

kırdığım herkesten özür dilerim.









22 Haziran 2011

hiç kimsenin hiç kimseyi umursamadığı ütopyaların hayalini kuruyorum.
hiç kimseyi umursamak zorunda olmadığım.
hiç kimseyle konuşmak zorunda olmadığım.
hiç kimseyi görmek zorunda olmadığım.
hiç kimseyi aramak zorunda olmadığım.
hiç kimseye tahammül etmek zorunda olmadığım.
hiç kimseyle tartışmak zorunda olmadığım.
hiç kimenin elini sıkmak zorunda olmadığım.
hiç kimseye gülümsemek zorunda olmadığım.

hiç kimseyi sevmek zorunda olmadığım ütopyaların hayalini kuruyorum.

13 Haziran 2011

çok yorgundum. konuşmaya başlayan hiç bir zaman ben olamam artık, diye düşündüm. çevremle bütün bağlarım kopuktu uzun zamandır. dertlerimi anlatmaya değer bulduğum tek insan kalmamıştı. kullanmaya gereksinme duyduğum tek sözcük yoktu. ne olacağımızı düşünmekten bezmiştim. kendime ait, tepe tepe kullanacağım bir mutsuzluk ve tek başıma yaşamam gereken bir yalnızlıktı tek istediğim.

-ölü erkek kuşlar.

26 Nisan 2011

senden başka kaç kişi daha bana güvenmiyordu, anne?
ben kaç kişinin yalancısıydım?

1 Nisan 2011

üçgenler.

...
bu da süheyla'nınki işte aynı
her yerde görülen herhangi bir üçgen
bir kenarını yamuk çizmişler üsküdar'a gidiyor
bir kenarına istesek her akşam rastlayabiliriz
bir kenarı da bir terzinin makasına komşu allah versin
kendi lafına bakarsanız bunu üşümemek için yapıyor
sadece üşümemek için ne sandınız
ne şundan
ne bundan
sadece üşümemek için bu kışta kıyamette
kendi kendine yetmeyen zavallı bir üçgen

...
c. süreya
elime bir fırsat geçse,
ya birini öldüreceğim
ya da
bir cinayete kurban gideceğim.

mevsime yakışmıyormuşum, ne çıkar.

22 Mart 2011

dünya, evrensel bir felaket kurgusuyla yaşamaktadır; bu felaket daha önce varolmuş üç dünya gibi, bu dünyayı da yok edebilir. zamanın akışı hem dünyanın iyiye doğru gidişini elinde tutar hem de tanrılara bağlıdır. aslına bakılırsa bir "gün" yalnızca bir zaman belirtisi değil, aynı zamanda bir tanrıdır.

27 Şubat 2011

çok büyük yalanlar söyledim. çok söyledim. herkese her şeyin güzel olacağını söyledim.
söylememem gerekiyordu.

çok üzgünüm, insanlar bencilliklerini saklayamıyorlar işte. hem kimse kimseyi affetmek zorunda değildir, bilirsiniz.

3 Şubat 2011

sen bilmiyorsun, ben şimdi bir hikayeden daha geçiyorum. hani hep derdim ya söylenecek sözlerim tükenecek birgün diye, zaman hep beni yalancı çıkarıyor. en çok zamanla anlaşamıyorum zaten. sonra bazen ne var ne yoksa yakıp gidesim geliyor. yapamıyorum tabi, asla yeterince cesur biri olamadım. asla istediğin gibi biri olamadım. hanidir haber alamıyorum senden, sokak lambalarına bakıyorum ne bileyim işte birkaç dize geliyor aklıma oysa ben böyle aşklı şeylerden hiç hoşlanmam, söylemiş miydim?

sen olsan beni özler miydin?

ben yine susup bekleyeceğim sabırsızlığıma inat. şehir bir mevsimi daha bitirecek. belki tren seferleri değişecek haberin olmayacak. yabancılar gelip geçecek sokağımdan, gizli gizli seyredeceğim onları, geçmişi hiç özlemeyeceğim.

bir zamanlar geçecek, belki birkaç mevsim daha... kaç mevsim sonra bahara çıkar uğradığım yollar? kaç sokak lambası daha patlar ben balkonda otururken?

yeni fark ettim de, özlemek zaman geçtikçe azalan bir şeymiş aslında ama,
sen olsan özlemez miydin?

20 Ocak 2011

Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.


bana böyle şiir yazabilen adamla evlenirim, diyorum.

13 Ocak 2011

onlar gibi düşünmüyorum.
onlar gibi sevmiyorum.
onlar gibi davranmıyorum.
ama ne yazık,
onlar gibi öleceğim.

9 Ocak 2011

seni oralarda bilmezler çocuk
seni buralarda da bilemediler
bir bilinmez
sır oldun ellerinde
şimdi
gezin dur
ne parmak izin var üzerinde kalacak
ne de ayak izin
sen buraları bilmezsin çocuk
oralar da seni bilmezler

8 Ocak 2011

en iyisi saymaya başla
bir daha

bir
iki
üç
dört
beş'i geçince unut.

her şey kaldığı yerden devam edecek nasıl olsa.
ve ben hep buradayım.

25 Aralık 2010

zaman ne ağır ilerliyor ve ne çabuk geçiyor yıllar...
nasıl da değişiyor insan farkına varmadan. oysaki ben daha dünkü çocuğum, bir yanım hala saklambaç oynuyor.
ben hala yalanlar söylüyorum, kimseye itiraf edemeyeceğim sırlarım yokmuş gibi davranıyorum.

17. yaşıma girdim de sanki bir şeyler eksik kaldı. az mı kitap okudum ya da yeterince gülemedim mi bugüne kadar, kaç kere kırdılar kalbimi daha çok aklımda tutabilseydim keşke. hayat her şeyin karşılığını bir şekilde verir derler hep, hangi birmize yetecek azıcık zaman, benim matematiğim yetmiyor o kadarını hesaplamaya aslında ama susup kabul etmek de en zoru gibi görünüyor oturduğum yerden. daha susmaya biraz vaktim var. susacak kadar kelime biriktiremedim kendime; hafızam kuvvetliymiş ama benim, öyle diyor annem. sahi, anneler ne derse doğru çıkıyor.
acaba tanrının da yetim kalmış çocukları var mıdır?

ve ben iyiki doğmuşum diyorum yine
kendi kendime.
kadehimi kendime kaldırıyorum
şerefe.

11 Aralık 2010

"gül, gül dedi bülbüle, bülbül gülmedi gitti
gül bülbüle, bülbül güle yar olmadı gitti"

4 Aralık 2010

çalın/a/mamış bir kapıdan daha fenası,
açılmamış bir kapıdır.
ya da yüzüne kapatılmış bir kapı.

-ve o kapılardan hiç hoşlanmıyorum ben.

3 Aralık 2010

"aşk ki,
ancak sır olarak kalırsa çoğalırmış kalpte."

2 Aralık 2010

aralıkları farklıdır bu coğrafyanın. tekinsizdir evvela, ne yöne gideceği belli olmaz. kucağından oyuncakları alınmış bayram sabahıdır; sen tanımazsın. en uzun sürendir aylardan. en çabuk bitendir, bitirendir. göz açıp kapama molasında görülen rüyaya benzer; sen anlamazsın.
oysaki
ne yaşın küçük göremeyecek kadar
ne de unutup gidebilecek kadar korkaksın
ben seni bilirim, sen beni de tanımazsın. aralıkları severim ama sona kalan sevilmez derler bu işte bir gariplik var. bana kalırsa sona kalan dona kalamayandır. kendini sona saklayıp pişman olandır.
aralıkları suçsuzdur bu coğrafyanın. intaharlar düşlemiştir kimseye farkettirmeden. mermiyi sıkacakken hedefi şaşırmıştır. ağaçkakan tıkırtısıdır mevsimlerin; sen duymazsın. gidecek gibi olur bir vakit, bohçalar kaldırımdaki yapraklarını,
sigara izmaritlerini de
masanın üzerinde unutur mu bilerek mi bırakır, çözemedim ben bu işin sırrını.

aralıkarı hazirana düşmandır bu coğrafyanın
bense aralıklarına aşığım
aklıma düşman fikirler içindeyim
sen ne bileceksin


-iyi ki doğdun. bir mum üfle ve bir dilek tut.
ben seni tutmayı bırakalı uzun zaman oldu oysa.
söyleyecek sözüm de yüzüm de kalmadı.

1 Aralık 2010

bana kalırsa asıl sorun tanrıya inanıp inanmadığımız değil,
asıl sorun tanrının bize inanıp inanmadığı.


“Neden korkuyorsun, ruhumuzun şeytan’ın eline geçmesinden mi?” - “Hayır, ona verecek bir ruhumuz olmamasından.” Italo Calvino

30 Kasım 2010

bazen
zor olan
yaşananları değil
yaşanamayanları
unutmaktır

-vazgeçmektir